banner
BEKLENİLDİĞİNİ BİL...

 

 

Orta yaşlı kadın, evin içinde telaşlı bir haldeydi. Eşyaların yerini değiştiriyor, örtüleri düzeltiyor, arada bir mutfağa gidip pişmekte olan yemeğe bakıyor, tekrar salona dönüyordu. Sokaktan gelen her seste pencereye koşuyor, kulağı zil sesinde, ayak sesinde telaşla bekliyordu.
Oysa oğlu geleceğini söylememişti ki.
                          
Başka şehirde iş bulan oğlu, hem uzak yerde olduğundan hem de izin alamadığından çoktandır gelememişti.


Orta yaşlı kadın, büyük bir özlemle oğlunun gelmesini ümit ediyordu.

Kadın, boynu bükük düşündü,
"Ya gelmezse, ya izin alamadıysa." İçini özlem dolu bir alevin yalayıp geçtiğini hissetti...

                          
Kadın sabahtan hazırlığa başlamıştı...
Telaşlı halini gören eşi, sorup durmuştu;" Bu telaşın niye?" diye ama cevabını bir türlü alamamıştı.
Sonunda da kadın; "Bu gün evde işim çok, sen git-gez biraz" diye ısrar ederek, eşini rica-minnet dışarı çıkarmıştı.
"Ya, telaşımın nedenini anlarsa, ya saatlerce beklediğim halde oğlum gelmezse" diye düşünmüştü.
"Gelmezse" düşüncesiyle bir daha yüreği titremişti.

 

Saatler geçip gidiyordu, öğlen olmak üzereydi;
"Gelemiyorsan, bir telefon et bari, 'anneciğim' de..."
İçinde sıkıntı artmaya başlamıştı;
"Anneler gününü kutlamak için bir telefon bile etmeyecek mi acaba? Ben böyle bekliyorum ama o belki hatırlamadı bile.
'Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur' sözü anneler için de geçerli olur mu hiç.
Olamaz canım, bir telefon eder en azından. Hoş telefon yetmez, özledim yavrumu, kara gözlerini...

 

Çocuğunu düşündükçe, onunla konuştuğunu düşündükçe yüzü gülüyor, farkında olmadan bir anda neşeleniyordu.
Sonra duvardaki saate gözü takılıyor, yeniden durgunlaşıyordu.
"Gelmeyecek, telefon bari etse..." diye düşündü istemeye istemeye.
"Sesini bari duymuş olurum."
Tam böyle düşünürken, cep telefonunun sesiyle irkildi,
omuzlarında bir yorgunluk, bakışlarında bir burukluk telefona uzandı...
Ekranına baktı, arayan oğluydu.
Sevinmeli miydi? Sevinemedi.... Acaba...
Acaba gelemeyeceğini söylemek için mi aramıştı.
Telefonda kutlayıp geçecek miydi anneler gününü, sarılamayacak mıydı yavrusuna?

 

Açtı telefonu;

-Alo..
-Alo, nasılsın anneciğim?
-Sağol yavrum, sen nasılsın?
-İyiyim anneciğim.
-Ne yapıyorsun, işler nasıl?
-Biraz zor oldu ama alıştım, hem bu şehre, hem de işe alıştım.
-Öyle mi yavrucuğum...

 

Söylemiyordu işte ne telefonda kutluyordu, ne de gelmiyeceğini söylüyordu.
Sonunda dayanamayıp sordu;
-İzin aldın mı yavrum?
-Evet anneciğim, izin aldım. Sen nerden bildin.
-Nerden mi, anneler günü için izin almadın mı?
-Ha, anneler günü doğru ya. Anneler günün kutlu olsun anneciğim.
-Sen sen... Bunun için izin almadın mı?
-Ah anneciğim, çok sevdiğim, benim için çok önemli bir bayanı görmeye gideceğimi söyledim. Şefim de izin verdi. Şimdi onun yanına gidiyorum.

 

Orta yaşlı kadın durakladı, sesine hakim olmaya çalıştı.
-Öyle mi, nasıl biriymiş bu?
-Anneciğim, emin ol, bana, senin daha önce yaptığın yemeklerden daha lezzetlisini, daha önce yaptığın tatlılardan daha tatlısını yapmıştır, beni bekliyor şimdi.
-Ben... şey... tamam yavrucuğum. Şey, umarım o da seni seviyordur.
-Sevdiğine eminim anne, zaten bu iznimi sırf onu görmek için aldım. Babam nerde anne?
-Dışardaydı yavrum. Hah.. kapı çalıyor, sanırım baban geldi.
-Tamam anne selam söyle, ben de mis gibi kokuların geldiği, dünya da en çok değer verdiğim bir dünya güzelinin kapısındayım.
-Tamam yavrum, söylerim. Sonra yine ara yavrum. Allah'a emanet ol.

 

Telefonu kapattı. Oysa ne kadar özlemişti oğlunu, ne kadar görmek istiyordu. Kapıya eli uzanırken, gözünden süzülen yaşlara engel olamıyordu.

 

Kapıyı açtığında, boynuna atılan oğlunun
"Canım anneciğim, anneler günün kutlu olsun!" diye bağırması sanki bir rüya sahnesiymiş gibi geldi.
Oğlu; "Anneciğim, seni sevindirecek bir sürpriz yapayım dedim, lütfen ağlama"
dese de, annesi sevinçten hıçkıra hıçkıra ağlıyordu...

 

                                             ANNEM   

                                                      

 

TÜM ANNELERİN ANNELER GÜNÜ KUTLU OLSUN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



Yücel Özata
Okunma Sayısı: 1085


18.116.13.113








YAZARIN DİĞER YAZILARI

Admin den Açıklama
Aidat Borcu Sorgulama
Son Ziyaretçi Yorumları
Memduh Bulut
İlk arabayı MUSTAFA BULUT ve HASAN KARACA getirmiştir sene 1964 bilginize

Sofular genclik
Cok güzel olmuş ama cok kişiyi tanıyamadık site İcin Teşekkürler ZEMİ

Ragıp naz
Abim çok teşekkür ediyorum Allah razı olsun böy güzel bir site yapdığından dolayı eline sağlık


Tüm ziyaretçi yorumları için tıklayınız.
Günlük Gazeteler

 

© Copyright 2020  V4.1 Tüm Hakları Saklıdır.


Top